24 Mayıs 2010 Pazartesi

Öğrencilerimizle Tavuk kalamar keyfi


Mutfak gerçekten büyük bir keyif. Hele yapılanlar sevilerek yenilirse.Tarifleri paylaşmak, denemek, damak tadına uygun olanları not etmek ve bir arşiv oluşturmak. Ne kadar güzelmiş. Bunları anladım. Çocuğunuz kaç yaşında olursa olsun  "anne ne pişirdin" diyerek koşarak eve gelmesi. Annenin pişirdiği yemeği büyük bir keyifle yemesi. Bizim gibi annelerin en büyük mutlulukları değilmidir ?
Üniversiteli çocukları olanlar bilir bu hafta final haftası.Çocuklar hem gergin hemde yorgunlar.
Öğrenci çocuklarımı biraz rahatlatmak amaçlı ben de sık sık yemeğe alıyorum.Yemek sonrasında biraz ders birazda PS3 oynayarak stres atıyorlar.Onlarla beraber olmak banada iyi geliyor.Gençleştiğimi hissediyorum :))
Bugünkü tarifimizde bu ziyafet soframızdan (Çocuklar ziyafet diyor )
İlk kez bu tarifi Yemek Biz grubundan Sevgili Figen bizimle paylaştığında denemiştim.Biz tavuksever bir aile olduğumuz içinde bu tadı çok sevdik.Sonrasında hep özel yemeğim oldu.
  
Malzemeler :
  • 1 kg. Tavuk göğsü (Uzun şeritler halinde kesilmiş )
  • 1 Çorba kaşığı yoğurt
  • 1 Çorba kaşığı salça
  • 1 Yumurta
  • Tuz, karabiber, kekik ,kırmıızı pulbiber
  • Un  - Galeta unu 
Yapılışı :

Un ve galeta unu dışındaki bütün malzemeleri karıştırıp bulamaç haline getirdim.Bu karışıma ince uzun şeritler halinde kesilmiş tavuklarımızı ekleyip, 2 saat kadar dinlendirdim. Vaktiniz yoksa hemen de yapabilirsiniz.Dinlendirirken buzdolabına koyuyorum.Sonrasında bulamaçlarından süzülmesi için bir süzgece alıyorum.Tavuklar süzülürken un ve galeta unundan bir karışım yapıp geniş bir tepsiye alıyorum.Tavukları un ve galeta ununa bulayıp kızgın yağda kızartıyorum.
Bizim kalamarlarımızın yanında pilav,patates kızartması.salata ve yoğurt vardı.Erkek çocukları olunca doyurucu olması açısından yanına katkıda yaptım.Aslında pilav ve patatese ihtiyaç bile yok.Çünkü menümüz çok doyurucu oluyor.

16 Mayıs 2010 Pazar

Canım ablamdan Elmalı Pasta

Merhaba
Sırtımda oluşan ağrı yüzünden Dr.önerisi ile kollarımı fazla yormamaya özen göstermeye başladım.Market alışverişleri de malum 1-2 ürün almaya girersiniz.Olmayan malzemeler akıla geldikçe liste uzar gider,fileler ağırlaşır..Bu yüzden de bu günlerde market alışverilerimizi oğluşum yapmaya başladı.Tabii markette elmaları görünce dayanamaz oğluşum.Fazla miktarda alınan elmalar yavaş yavaş artmaya  başladı.Ben de değerlendirme amaçlı  elmalı pasta yapmaya karar verdim.Zaten yapılan pastalarımızın mutlaka misafiri olur..Eee tabii burası bir öğrenci evi. Bol misafirli hele bunlar bir de öğrenci olursa benim de keyfim yerinde olur :))
Bu tarif canım ablamın tarifidir.Hepimizin bildiği bu tarifle hamur miktarını ikiye katlayıp yarısını tuzlu yarısını da tatlı yapar.Tabii ben yarım ölçek olarak yaptım.
Elmaları soyup rendeden geçirdim.Pişirdim.Tarçın  ve ceviz ilave edip soyumaya bıraktım.Elmaların miktarı fazla olunca hazırladığım harcın miktarıda fazla oldu.Bir bölümünü deep freeze poşetleyip kaldırdım.İlerleyen günlerde yine bir elmalı pasta olarak değerlendirilecek....



Malzemeler 
  • Yarım paket katıyağ
  • 1 çay bardağı sıvı yağ
  • 2 yemek kaşığı tepeleme yoğurt
  • 1 paket kabartma tozu
  • Alabildiği kadar un

Yapılışı :
Katıyağ eritilir. Diğer malzemeler sırasıyla eklenip ele yapışmayacak bir hamur elde edilir.Ben hamuru yarım saat dinlendirdim.Sonrasında 2 şekil ile elmalı pastalarımı yapmaya başladım.
1.şekilde minik parçaları avuç içinde açıp ortalarına h arcından koyup yuvarlak toplar halinde yaptım.
2.şekilde ise küçük tabak şeklinde hamuru merdane ile açıp dörde böldüm.Kalın kısmına harcından koyup sigara böreği gibi sardım.
Acele olan durumlarda aynı hamurdan hazırlayıp ikiye ayırıyorum.Yarısını borcamın tabanına yayıp ortasına harcı seriyorum.Üst katına ayrılan hamurdan ince çizgiler yuvarlayıp kafes yapıyorum.
Fırında 180C pişen elmalı pastalarımızı pudra şekeri ile süsleyip servis yapıyorum..
Afiyet olsun...........




8 Mayıs 2010 Cumartesi

Anneler Günü





ANNE OLUNCA :
- Hayatın anlamını yeniden anladım, çünkü sanki hayata yeniden geldim!
- Doğumun Allah tarafından gelen bir mucize olduğunu; hem doğarak hem de doğurarak bir mucizeye imza attığımı ve bunun yeryüzündeki bütün canlılar için geçerli olduğunu,
- Annemi, anneannemi ve bütün anneleri anladım!
- Dünyanın kaç bucak olduğunu,
- “Maaşallah”, “Nazar değmesin”, “Allah korusun”, “Analı babalı büyüsün” sözlerinin içerdiği derin anlamları,
- Sandığımdan daha güçlü ve dayanıklı olduğumu,
- Yavruma örnek olmanın verdiği motivasyonla değiştiğimi, dönüştüğümü, hatta küllerimden doğduğumu,
- Dünya bir yana, yavrumun benim için eşsiz değerde olduğunu ve hiçbir şeyle kıyas kabul edemeyeceğini...
- Aşk da neymiş, evlat sevgisinin değil üzerine çıkabilecek yakınından geçebilecek bir aşkın mümkün olmadığını ve olamayacağını,
- Eskiden ne kadar çok boş vaktimin olduğunu ve bu boş zamanların kıymetini bilemediğimi,
- Sabır etmenin gerçekte ne menem bir şey olduğunu... Ve sabrın sonunun selamet değil yine sabır olduğunu,
- Çocuk büyütürken uykusuzluğun ne olduğunu, 5 yıl boyunca 8 saat kesintisiz uyumamayı,
- Ebeveynliğin öğlen yemeği molası, mesai bitimi, hafta sonu tatili gibi kavramları tanımayan 24 saat-bir ömür boyu süren “deli” işi bir meslek olduğunu,
- Falanca filmi seyretmezsem ya da filanca konseri izlemezsem bir yerimin eksilmeyeceğini,
- Sabahlara kadar eğleneceğim diye, kendimi telef etmenin manasızlığını,
- 0–3 yaş arası bebek bakımının en ağır işçilikten daha zor ve meşakkatli olduğunu,
- 17 yıl emek verdiğim mesleğimi bile yavrum için riske edebildiğimi,
- Özgür olmayı da, tutsak olmayı da bizzat kendimin oluşturduğunu,
- Doğurma yeteneğini Allah biz kadınlara lütfettiği için özel ve şanslı olduğumuzu,
- Günde 15 kere hiç şikâyet etmeden bebek bezi değiştirebilme yeteneğim olduğunu,
- 19 ay emzirdikten sonra bile, “Ayyy, keşke 2 yıl emzirseymişim” diye kendime işkence yapma yeteneğimin olduğunu,
- Hormonlarım ve içgüdülerim yardım etse de, anneliğin de emekle ve istekle öğrenilerek geliştirilen bir beceri, hatta bir sanat olduğunu,
- Yavrumla ilgili herhangi bir konuda karar vermekte zorlandığımda; kurallar, hatta bilimsel veriler yerine iç sesimi dinlememin hayırlı olduğunu,
- Yavrumla ilgili her konuda uçan kuştan nem kapabilecek kapasitede olduğumu ve suçluluk duymak konusunda anne olmayanlar dışında rakip tanımayacağımı,
- Her çocuğun, biricik, özel ve benzersiz olduğunu ve yavrumun kendisiyle olan ilişkisini daha çocuk yaşlarda kaybetmemesi için disiplin ile özgürlük arasındaki dengeyi çok iyi kurmam gerektiğini,
- Yavrumun özellikle ilk 3 yıl benim adeta bir aynam olduğunu,
- “Çocuk: Ömür törpüsü mü, bal küpümü?” sorusuna cevap verirken seçim yapılamayacağını,
- Çocuk büyütürken endişelenmemenin ve suçluluk duymamanın imkânsız olduğunu,
- “Ay, ben çocuğumu kimseyle kıyaslamam” cümlesinin içten içe mümkün olmadığını,
- Kadınlar arasında anne olduktan sonra müthiş bir annelik yarıştırma durumunun varlığını ve bu yarışta, ananın kızına kızın anasına bile acımadığını,
- Çocuğu söz konusu olduğunda, bir kadının bir kaplandan farkı olmadığını,
- Çocuktan sonra şefkat duygusunun pik yapmasıyla neredeyse “Ensesine vur lokmasına al” türü bir ruh haline girmekte hiç mi hiç zorlanmadığımı,
- Anne olmanın kadınlığıma ve seksapelime de artılar kazandırdığını,
- Öfkemi kontrol edebileceğimi,
- Hijyen kavramının manasını ve gerekliliğini, ama anneler tarafından suiistimale en yatkın konulardan biri olduğunu,
- Anneliğin çoğu zaman eşittir abartmak olduğunu; kendime, duyguma, düşünceme mukayyet olmam gerektiğini,
- Bütün bu abartmak konusundaki üstatlığa rağmen, hayatın gerçekte çok basit olduğunu ta içimde bildiğimi,
- Yavruma hazırladığım her öğünde; alışverişinden sofra sunumuna kadar usta bir şef gibi davranabildiğimi,
- Anneliğin bir tür “delilik” şekli olduğunu ve konuyu psikiyatri bilimine havale etmekten başka çare olmadığını, dolayısıyla annelerin çocuklarıyla olan ilişkilerinde kendi hallerine bırakılmalarının herkes için hayırlı olduğunu,
- Babanın çocuk için anne kadar önemli bir figür olduğunu, ama yine de yavrumun beni babasından daha çok sevmesini içten içe arzuladığımı,
- “Annelik kutsaldır, annelik şöyledir, böyledir” gibi şaşaalı cümlelerin tehlikeli olduğunu ve kadınların ağzına bir parmak bal çalmak gibi küçük hesaplar içerdiğini,
- Doğumdan sonra nasıl ben eski ben değilsem, eşimle ilişkimin de aynı kalamayacağını, ama buna olumlu ya da olumsuz anlamlar yüklemenin manasızlığını,
- Çocukla çocuk olmanın verdiği keyfi hiçbir şeyde bulamayacağımı,
- Koşulsuz sevginin ne demek olduğunu, ama koşulsuz sevgiye rağmen evlatla bile, koşulsuz bir ilişki olamayacağını; dolayısıyla, eşle olan ilişkide kastırmanın absürtlüğünü,
- Uykusuzluğun depresyon nedeni olduğunu,
- Sessizliğin değerini,
- Her şeyi ve herkesi affedebilmeyi,
- Hayatta olumlu ya da olumsuz yaşadığım her şeyi bizzat seçtiğimi,
- Sınırlarımın olmadığını, kendimi her koşulda yeniden yeniden var edebileceğimi,
- Allahıma bana verdiği bu mucize için sabah akşam dua etmeyi…(Bunu da ben ekledim)

ANNE OLUNCA ANLADIM! YA SİZ?..

Bu yazı Anne Olunca Anladım sitesi köşe yazarı Hülya Yıldırım’dan alıntıdır…

Papatya'lar  Canım kızım Nazlı'dan....


Bütün annelerin anneler günümüzü kutluyor, evlatlarımızla nice mutlu,sağlıklı ve huzurlu yıllar geçirmemizi temenni ediyorum...

6 Mayıs 2010 Perşembe

Bizim Usul Makarna

İstanbul'daki yaşamımızla birlikte herşey değişmeye başladı.Yeni şehir,yeni insanlar ve yeni bir hayat...Mersin'de sabah 9:00 akşam 18:00 ya da 19:00 çalışırdım.Akşam eve döndüğümüzde seri bir şekilde akşam yemeğini hazırlar ertesi günün akşam yemeği hazırlığına geçerdim.Tabii bu acele içerisinde hep bilinen tariflerden yola çıkardım.Ama yeni tarifleri incelemekten,denemek için iç geçirmekten de kendimi alamazdım.Hep emekli olup bunları denemeyi hayal ederdim.Sonrasında içimi bir korku kaplar bu defada herhangi bir rahatsızlıktan dolayı perhiz olmaktan korkardım...Hızlı tempoda çalışma hayatına ara verip homeofis çalışmaya başlayalı  7 ay oldu.Bu zaman zarfında acele yapılan yemeklerden zevk alınmıyor bunu anladım.Hem işlerimi devam ettirip hemde mutfağa zaman ayırmak,yeni tarifler denemek farklı bir duyguymuş.Bu denemelerden bir örnek olacak şimdiki tarifimiz de...Oğluşum reklamlardan etkilenip Selva bizim usul makarna istedi.Nasıl yapalım dediğimizde de Orman kebabı eşliğinde deneyelim bakalım nasıl olacak diye de fikir verdi.Neyse ki oğluşumda farklı tatlar denemelerimde beni destekliyor.Tatlar konusunda yorumlar yapıp bir daha yapıp yapmayacağımıza birlikte karar veriyoruz.Malzemeler az.Malum biz 2 kişilik küçük bir aileyiz.....




Orman Kebabı
300 gr. Kuzu eti
1 küçük soğan
3 diş sarmısak
1 çay bar.haşlanmış bezelye
2 küçük biber
1 domates
2 patates
Sıvıyağ
Tuz,Karabiber,Kekik







Hazırlanışı :
Tencereye kuzu etlerini alıp suyunu çekene kadar kavurdum.1 adet soğanı yemeklik doğrayıp ilave ettim.Üzerlerine sarmısakları da koyup biraz su ilave edip kavurmaya devam ettim.Suyunu çeken etleri fırın kabıma aldım.Ayrı bir yerde bezelyeleri haşladım.Patatesleri küp küp doğrayıp kızarttım.Tüm malzemeler hazırlandıktan sonra sırasıyla fırın kabına alıp önceden ısıtılmış olan 180C derecelik fırında pişirdim.


Makarnasını tereyağlı sade makarna olarak hazırladım.Üzerine Orman kebabı yerleştirip servis yaptım....
Bu nefis salata eşliğinde soframızı tamamladık...



Afiyet Olsun.....................

2 Mayıs 2010 Pazar

Elma Çayı

Merhaba Sevgili Dostlar 
Havaların ısınmasıyla birlikte giyeceklerimiz incelmeye,kabanlarımız çıkıp fazlalıklarımızında maaslesef ortaya çıkmasına neden oldu.Biz hanımlar yazın gelmesi ile formlarımıza özen göstermeye başlarız. Çalışmalara da diyetle ve sporla başladık.Günümüze uygun  ödem sökücü bir çay tarifi vermek istiyorum.Sevgili  Yasemin ilk bunu yayınladığında akşam hemen eve gidip yapmıştım.Bitki çaylarının hertürlüsü severek içerim.Bu çayı da çok severek içtim.Sevgili Yasemine selamlarımı göndererek çayın tarifini vermek istiyorum.


Malzemeler :
2 Tane Elma 
Dal tarçın
Karanfil
Karabiber 
Malzemelerimizin hepsini su dolu tenceremizde 10 dk.kaynatarak altını kapatıyoruz.Soğumasını bekliyoruz.Günde 4 bardağı geçmeyecek şekilde soğuk olarak içiyoruz.
Afiyet Olsun....