29 Ekim 2010 Cuma

MİNİK PİZZA

Hiç yemek yemeyen çocuğunuz oldu mu ? Çok zordur... Tecrübe ile sabittir :))
Kahvaltıda peynir zeytin yemeyen bir çocuk... Bizler sofraya konulan peynir ve zeytin ile kahvaltı yapar, okulumuza giderdik... En büyük lüksüm sadece peynir çeşidinde seçimim olurdu.. Ama benim oğluşum hiçbir zaman geleneksel hazırlanan kahvaltıdan yapmadı. Her zaman alternatif aramak zorunda kaldım. Bir de çalışan anne olunca sabahın erken saatinde kalkıp ona değişik kahvaltılar hazırlamak zorunda kaldım..Yemek seçiminde halen çok titiz.. Herşeyi yemiyor. Çok şükür sağlığında problem olmadığı için alıştım sanırım bu duruma...
Bu yüzden çevremde iştahı açık çocuk gördüğüm zaman o çocukları doyurmak benim için her zaman zevk olmuştur.
Oğluşum ilkokula başladığında anneler kendi aramızda konuşurken birgün annelerden birisi yatarken mutfağınızı kilitlemek zorunda kaldınız mı diye sormuştu. Ne kadar zor bir durum. Yemeyen çocukdan şikayet eden ben fazla yediği için yiyecek saklayan başka bir anne. Halen de görüştüğüm bir arkadaşımdır. Tabii çocuklar büyüdüler. Arkadaşımın kızı kilolu bir genç kız olduğu için sürekli diyet yapmak zorunda kalıyor.. Benim oğluşum mu ??? Çocukluğunda hep 2 beden küçük giyerdi.. Şimdi ise uzun ince bir delikanlı oldu.. Allah hepimizin evlatlarını korusun, sağlıklarını bozmadan yaşamalarını nasip etsin...
İşte şimdi hazırladığım alternatif kahvaltılık minik pizzalarda onlardan birisi... Evde bayat ekmek varsa değerlendirilecek bir tarif...

Hazırlaması basit bir kahvaltı. Ama lezzetli ve değişik.. Zamane çocuklarının ilgisi çekiyor :)))




Malzemeler : Evde bayatlamış ekmeğiniz varsa onlardan dilimleyebilirsiniz. Ben bugün tost ekmeği kullandım.
Sucuk
Kaşar
Domates
Biber
Tereyağ
Malzemelerin hepsini minik minik doğradıktan sonra en üste tereyağı ve dilim kaşarları koyup 180 C fırında 15 dk. pişiriyoruz...




Yanına taze sıkılmış mandalina suyu ile afiyet olsun.....


17 Ekim 2010 Pazar

neslihan ile mutfak günlüğü: İrmik Tatlısı

neslihan ile mutfak günlüğü: İrmik Tatlısı

İrmik Tatlısı

İrmik tatlısı kış akşamlarının kolay tatlısı, balık sofralarının baş tacıdır. Eşim çok sever. Bende hep denemeyi ertelemişimdir.Nihayetinde deneyip de başarılı olduktan sonra akşamları otururken bile hadi bir helva yiyelim olmuştur zamanla......
İrmik tatlısını ben su ile yapanlardanım.Süt ile sevemedim bir türlü...
Rahmetlik büyük teyzem bana tarifi verirken ''hepsinden 1 ölçek koyduğunda tutmaması mümkün değil'' diye anlatmıştı..Çok güzel yapardı..Biz kendisine misafirliğe gittiğimizde boynundaki mezurası ile mutfağa gider 5 dk. içerisinde mutfaktan mis kokular çıkararak irmik helvası kavrulurdu...Eşiminde sevdiğini öğrenince o hasta hali ile bile yapmaya kalkıştığı olmuştur...Canım teyzem..Allah rahmet eylesin. Mekanın cennet olsun...
İrmik tatlısı bana herzaman duygulu anlar yaşatır.





















 Neyse gelelim tarifimize....


Malzemeler : 
1 su bardağı İrmik
1su bardağından 2 parmak az şeker
Fıstık kararı size kalmış
1su bardağı su
2 yemek kaşığı tereyağ
Üzerini süslemek için tarçın



Yapılışı : 
Tereyağını eritip irmiği ve  fıstıkları içine atıp kavurmaya başlayalım. Renkleri altın sarısını alıncaya kadar kavurmaya devam edelim. Öte yandan şekeri ve suyu ayrı bir yerde eritip bekletiyoruz. Altın sarısı alan irmik ve fıstıkların altını kısarak üzerine suyunu ilave ediyoruz..Suyunu çekene kadar bekleyip altını kapatıp dinlenmeye bırakıyoruz..Servis tabaklarına alıp üzerinide tarçınla süsledikten sonra ee afiyet olsun :)))



12 Ekim 2010 Salı

İSTANBUL

Görmeyenlerin içlerini titreten kendini özleten, yaşayanların çile çektikleri, benim gibi misafirlerin de karmaşık duygular beslediği şehir. Geldik. Bize yine kucak açtın :))

Mersin'in yoğun temposu hayatıma, bloguma yansıdı. Koca bir yaz bloguma birşey ekleyemeden geçti.Ama çok harika günlerdi. Dağ evimizde geçirdiğimiz hergünün tadını ayrı çıkardık.Hafta sonu bir grup arkadaşlarımızı ağırlamak ayrı bir zevkdi.Cumartesi geceleri sabahlara kadar oturduk.Dolu dolu bir yaz geçti...

Yazın son günlerinde Mersindeki evin tadilatı bitti.Evi düzenleyip alınan yeni eşyaları yerleştirdikten sonra Kurban Bayramına kadar evimize veda ederek ayrıldık.İstanbula dönerek buradaki evin temizliği ve yerleşmesini yaptık. Sakin günlerime geri döndüm.Artık bloguma sıra gelince hüzünlü sonbaharda yağmurlu İstanbula poaça ve çay eşliğinde merhaba demek istedim.

Oğluşumun bu yıl çok yoğun temposu. Sabahları çok erken kalkıp okula gitmek zorunda.. Tabii erken kalktığı içinde kahvaltı yapmak istemiyor. Anne yüreği buna dayanır mı ??  Yaşları kaç olursa olsun bu kuzucuklar bizim bebelerimiz :))   Koca bebeler ....  Bu yüzden de bu poaçayı yapıp yarın sabah zorla çantasına koyacam ki arkadaşları ile sıcak bir içecek eşliğinde yesinler...Sizlerle de tarifini paylaşmak istedim...

 Malzemeler :
1 su bardağı yarısı tereyağ yarısı sıvıyağ
3 kaşık yoğurt

1 paket kabartma tozu

1 tutam tuz
Alabildiği kadar un
Poaça üzerine sürmek için  yumurta sarısı

İç malzemesi :
Ben sadece peynir koyuyorum.Maydonuz yada farklı şeyleri oğluşum sevmiyor....

Malzemelerin hepsi karıştırılıp kulak memesi yumuşaklığında bir hamur yapılır...

180 C derecelik fırında pişirilir.....



Hadi buyrun soğuk sonbahar günlerinde çay eşliğinde poaçalarımızı yemeye....


Afiyet olsun....

25 Haziran 2010 Cuma

Ev Usulü TANTUNİ

Yaşasın  Mersin'deyim..
İnsanın yaşadığı, alıştığı ve sevdiği yerlerden ayrılması ne kadar zor... Hep bunları düşünürken ve yazarken aklıma tayin ile sık sık şehir değiştiren arkadaşlarım geliyor... Her türlü ortama alışmakta hiçbir zaman zorlanmazdım. Kısa sürede uyum sağlayabilirdim. Son yıllarda biraz uyum sorunu yaşamaya biraz da iletişim de kendimi geri plana almaya başladım.Bunu iki şeye bağlıyorum.Çok yoğun iş temposu içerisinde olduğum için dinlenmeye ihtiyacım olması ve yaşımın ilerlemesi :)) Ama sonuç olarak oğluşumun bu geçiş döneminde bana ihtiyacının olması herşeyin öncesinde 1.madde olarak yer alıyor.Bu yüzden eşim ve benim fedakarlıklar yapıp İstanbulda düzen kurmamız gerekmesi hiçbirşeyi değiştirmedi.Benim için de iyi oldu.İstanbulda home ofis çalışmak...Hem dinlenmek hem de oğluşumla birlikte zaman geçirmek....

Mersin'e döndüm ama tam bir yoğunluğun içerisinde kaldım..Ofis çok yoğun.Yanısıra Mersin'deki evin kapı ve pencereleri ve boya badana işlerinin yapılması gerektiğini düşünüp onun organizasyonu yapıldı.Ev düzenlenip kışlık yazlık ayrımı yapıldı.Ve Ustalara emanet edilmek üzere ev boşaltıldı..Bu arada Ayvagediği yaylasında dağ evimiz var. Hergün işe oradan gidip gelmeye başladık. Dağ evimizin bahçe düzenlemesi yapılıyor. İnşallah bu kadar yoğunluğun içerisinde güzel dinlebileceğimiz ve huzurlu oturabileceğiz bir ev olacak. İlerleyen günlerde sizide tanıştırmak isterim evimle....

Sizleri bugün Mersin'in ünlü Tantunisi ile tanıştırmak istiyorum.Bu tarifi İstanbuldayken fotoğraflamıştım.Yoğun günlerim arasında sırası gelmişken yayınlamak istedim...
Tantuni'nin açıklaması Vikipedide şu şekilde geçmektedir.
" Tantuni Mersin'e has bir dürüm çeşididir. Araplardan gelme olduğu genel bir kanıdır.
Rivayete göre aslen fakir yemeği olan tantuni ucuz olması için bolca akciğer ile karıştırılmış et ve yağdan yapılırdı. Bugün tüketilen tantuni ise iki çeşit etle yapılır. Sadece et içeren dürüme biftek, hem et hem de kuyruk yağı içeren dürüme ise tantuni denir. Bu fark özellikler tantunicilerde öğün ısmarlarken önem kazanmaktadır."

Vikipedi o kadar güzel  ifade etmiş ki.. Evet Tantunicilerde sipariş verilirken özellikle belirtilmelidir. Zaten onlarda hemen Tantuni mi Biftek mi diye sorarlar. Sorular bununla kalmaz :)) Hemen sonrasında açık mı somun mu ? diye sorulur. O da şu demek.Açık ekmek ile dürüm mü ya da  somun ekmekle ekmek arasımı ?
Bu sorular gür bir şekilde her yeni gelen müşteriye sorulur. Sac üzerinde kavrulan o etlerin üzerine ara ara eklenen su, etlerin  kokularını, dumanlarını da havaya karıştırır. Bu eklenen su  kavrulmuş olan etlerin üzerine  ekmeklerin bastırılıp ısıtılmasına yarar. Isıtılan ekmeklerinizin içerisine biftek ya da tantunileriniz isteğiniz doğrultusunda dürüm yapılıp size ikram edilir.İsteğiniz doğrultusunda derken sadece  soğansız alternatifiniz olabilir :)) Yapılan dürümleriniz bu sesler ve bu mis kokular arasında keyifle yenir. Tabii  Mersin'deyseniz adım başı olan Tantunicilerden yararlanırsınız da ...Eğer benim gibi bu lezzetten uzak iseniz ne yapabilirsiniz.İşte tam burada bu tarif devreye girmelidir...

Dışarıda yerken bifteği tercih ederken evde yapıyorsam yağlı et tercih ederim.Ekmeğini eğer vaktim varsa evde mayalayarak yaptığım gibi hazır satılan dürüm ekmeklerinden de yararlandığım oluyor.Yalnız hazır dürüm ekmekleri biraz kalın olduğu için mayalayarak kendimin yaptığı açık ekmekler favorim....




 



Etimi mutlaka dinlendirmek amaçlı mutlaka buzlukta bekletirim.Buzluktan aldığım sert etlerimi minik minik doğrayıp suyunu salıp çekinceye kadar pişiririm.Yumuşayan etlerimiz dürüm için hazır hale gelirler.






Salatası için bizim favorimiz genellikle yeşil soğandır.Yeşil soğanları kıyıp, ince kıyılan maydonuz ekleyerek tamamlanır.Yeşil soğanın olmadığı durumlarda kuru soğanlar soğan piyazı gibi doğranıp bol sumakla salata haline gelir ve üzerine maydonuzu eklenir.Domatesler de minik minik doğranıp dürüm için hazırlandıktan sonra sıra dürümü hazırlamaya gelir ki bu da en kolay kısımdır.





Ekmekler tencere içerisindeki ete hafif bastırılır, böylece hem ekmek ısıtılmış olur hem de hafif yağlanmış olur.Bu ekmek alınıp etininden ve sırasıyla yeşilliğinden, domatesinden konulup üzerine de hafif tuz atılıp dürüm sarılır.Yanında bol köpüklü ayran, yaz ise taze süs biberi kış ise süs biber turşusu ile servis yapılır...


Afiyet olsun.......

2 Haziran 2010 Çarşamba

Patates Püresi Eşliğinde Çentik Kebabı

Merhaba
1 yıl önce eşimin dişlerinde problem oluştuğu için hepsini çektirip implanta karar verdi. Süreç çok uzun ve sancılı  bir süreç. Doktorumuz geçici dişler yapmasına rağmen eşim kullanamadı. Bu dönemde de hep yumuşak besinler ile beslenmeye çalışıldı. Tarifler alındı. Bu döneme özen gösterildi. Yemek alışkanlıklarımızın içerisinde patates püresi pek yoktu.Bu dönemde hayatımıza dahil oldu.Soframızda yerini aldı..İyiki de almış..Şimdi et yemeklerimize eşlik ediyor.Ve severek tüketiliyor.Bugünkü tarifimizde Patates püresi eşliğinde çentik kebabı. Mersin'de et alışverişlerimizi eşim yapardı. Soylarında kasaplık olunca...Hatta bir dönem babasına yardım amaçlı eşimde bu mesleği yaptığı için bu alışveriş ona aittir.Ama burada öyle bir şansımız yok. Market alışverişi sırasında çentik kebabı olarak hazırlanmış etleri görünce aldım.Patates püresi yapıp bu nefis lezzeti de mutfak menümüze eklemiş olduk :)))

Malzemeler : 
Yarım kilo dana biftek (ince uzun şeritler halinde kesilecek)
Sıvıyağ Ben son günlerde fındık yağ kullanıyorum.
Tuz, Karabiber

Patates Püresi İçin;
4 Patates
Tereyağ
Süt
Kaşar Peyniri

Yapılışı: Etlerimiz sıvıyağ konularak pişmeye bırakılır.Suyunu salıp tekrar çektirilir.Suyunu çekmeye yakın baharatlarını ve tuzunu ekledim.Hafif pembeleşince altı kapatılır.Patatesler soyulup haşlanır.Süt,tereyağ eklenerek püre haline getirilir.Tuz ve karabiberi eklenip püre sıcak halde iken kaşar peyniri rendelenir.Etler eşliğinde sunumu yapılır.....




24 Mayıs 2010 Pazartesi

Öğrencilerimizle Tavuk kalamar keyfi


Mutfak gerçekten büyük bir keyif. Hele yapılanlar sevilerek yenilirse.Tarifleri paylaşmak, denemek, damak tadına uygun olanları not etmek ve bir arşiv oluşturmak. Ne kadar güzelmiş. Bunları anladım. Çocuğunuz kaç yaşında olursa olsun  "anne ne pişirdin" diyerek koşarak eve gelmesi. Annenin pişirdiği yemeği büyük bir keyifle yemesi. Bizim gibi annelerin en büyük mutlulukları değilmidir ?
Üniversiteli çocukları olanlar bilir bu hafta final haftası.Çocuklar hem gergin hemde yorgunlar.
Öğrenci çocuklarımı biraz rahatlatmak amaçlı ben de sık sık yemeğe alıyorum.Yemek sonrasında biraz ders birazda PS3 oynayarak stres atıyorlar.Onlarla beraber olmak banada iyi geliyor.Gençleştiğimi hissediyorum :))
Bugünkü tarifimizde bu ziyafet soframızdan (Çocuklar ziyafet diyor )
İlk kez bu tarifi Yemek Biz grubundan Sevgili Figen bizimle paylaştığında denemiştim.Biz tavuksever bir aile olduğumuz içinde bu tadı çok sevdik.Sonrasında hep özel yemeğim oldu.
  
Malzemeler :
  • 1 kg. Tavuk göğsü (Uzun şeritler halinde kesilmiş )
  • 1 Çorba kaşığı yoğurt
  • 1 Çorba kaşığı salça
  • 1 Yumurta
  • Tuz, karabiber, kekik ,kırmıızı pulbiber
  • Un  - Galeta unu 
Yapılışı :

Un ve galeta unu dışındaki bütün malzemeleri karıştırıp bulamaç haline getirdim.Bu karışıma ince uzun şeritler halinde kesilmiş tavuklarımızı ekleyip, 2 saat kadar dinlendirdim. Vaktiniz yoksa hemen de yapabilirsiniz.Dinlendirirken buzdolabına koyuyorum.Sonrasında bulamaçlarından süzülmesi için bir süzgece alıyorum.Tavuklar süzülürken un ve galeta unundan bir karışım yapıp geniş bir tepsiye alıyorum.Tavukları un ve galeta ununa bulayıp kızgın yağda kızartıyorum.
Bizim kalamarlarımızın yanında pilav,patates kızartması.salata ve yoğurt vardı.Erkek çocukları olunca doyurucu olması açısından yanına katkıda yaptım.Aslında pilav ve patatese ihtiyaç bile yok.Çünkü menümüz çok doyurucu oluyor.

16 Mayıs 2010 Pazar

Canım ablamdan Elmalı Pasta

Merhaba
Sırtımda oluşan ağrı yüzünden Dr.önerisi ile kollarımı fazla yormamaya özen göstermeye başladım.Market alışverişleri de malum 1-2 ürün almaya girersiniz.Olmayan malzemeler akıla geldikçe liste uzar gider,fileler ağırlaşır..Bu yüzden de bu günlerde market alışverilerimizi oğluşum yapmaya başladı.Tabii markette elmaları görünce dayanamaz oğluşum.Fazla miktarda alınan elmalar yavaş yavaş artmaya  başladı.Ben de değerlendirme amaçlı  elmalı pasta yapmaya karar verdim.Zaten yapılan pastalarımızın mutlaka misafiri olur..Eee tabii burası bir öğrenci evi. Bol misafirli hele bunlar bir de öğrenci olursa benim de keyfim yerinde olur :))
Bu tarif canım ablamın tarifidir.Hepimizin bildiği bu tarifle hamur miktarını ikiye katlayıp yarısını tuzlu yarısını da tatlı yapar.Tabii ben yarım ölçek olarak yaptım.
Elmaları soyup rendeden geçirdim.Pişirdim.Tarçın  ve ceviz ilave edip soyumaya bıraktım.Elmaların miktarı fazla olunca hazırladığım harcın miktarıda fazla oldu.Bir bölümünü deep freeze poşetleyip kaldırdım.İlerleyen günlerde yine bir elmalı pasta olarak değerlendirilecek....



Malzemeler 
  • Yarım paket katıyağ
  • 1 çay bardağı sıvı yağ
  • 2 yemek kaşığı tepeleme yoğurt
  • 1 paket kabartma tozu
  • Alabildiği kadar un

Yapılışı :
Katıyağ eritilir. Diğer malzemeler sırasıyla eklenip ele yapışmayacak bir hamur elde edilir.Ben hamuru yarım saat dinlendirdim.Sonrasında 2 şekil ile elmalı pastalarımı yapmaya başladım.
1.şekilde minik parçaları avuç içinde açıp ortalarına h arcından koyup yuvarlak toplar halinde yaptım.
2.şekilde ise küçük tabak şeklinde hamuru merdane ile açıp dörde böldüm.Kalın kısmına harcından koyup sigara böreği gibi sardım.
Acele olan durumlarda aynı hamurdan hazırlayıp ikiye ayırıyorum.Yarısını borcamın tabanına yayıp ortasına harcı seriyorum.Üst katına ayrılan hamurdan ince çizgiler yuvarlayıp kafes yapıyorum.
Fırında 180C pişen elmalı pastalarımızı pudra şekeri ile süsleyip servis yapıyorum..
Afiyet olsun...........




8 Mayıs 2010 Cumartesi

Anneler Günü





ANNE OLUNCA :
- Hayatın anlamını yeniden anladım, çünkü sanki hayata yeniden geldim!
- Doğumun Allah tarafından gelen bir mucize olduğunu; hem doğarak hem de doğurarak bir mucizeye imza attığımı ve bunun yeryüzündeki bütün canlılar için geçerli olduğunu,
- Annemi, anneannemi ve bütün anneleri anladım!
- Dünyanın kaç bucak olduğunu,
- “Maaşallah”, “Nazar değmesin”, “Allah korusun”, “Analı babalı büyüsün” sözlerinin içerdiği derin anlamları,
- Sandığımdan daha güçlü ve dayanıklı olduğumu,
- Yavruma örnek olmanın verdiği motivasyonla değiştiğimi, dönüştüğümü, hatta küllerimden doğduğumu,
- Dünya bir yana, yavrumun benim için eşsiz değerde olduğunu ve hiçbir şeyle kıyas kabul edemeyeceğini...
- Aşk da neymiş, evlat sevgisinin değil üzerine çıkabilecek yakınından geçebilecek bir aşkın mümkün olmadığını ve olamayacağını,
- Eskiden ne kadar çok boş vaktimin olduğunu ve bu boş zamanların kıymetini bilemediğimi,
- Sabır etmenin gerçekte ne menem bir şey olduğunu... Ve sabrın sonunun selamet değil yine sabır olduğunu,
- Çocuk büyütürken uykusuzluğun ne olduğunu, 5 yıl boyunca 8 saat kesintisiz uyumamayı,
- Ebeveynliğin öğlen yemeği molası, mesai bitimi, hafta sonu tatili gibi kavramları tanımayan 24 saat-bir ömür boyu süren “deli” işi bir meslek olduğunu,
- Falanca filmi seyretmezsem ya da filanca konseri izlemezsem bir yerimin eksilmeyeceğini,
- Sabahlara kadar eğleneceğim diye, kendimi telef etmenin manasızlığını,
- 0–3 yaş arası bebek bakımının en ağır işçilikten daha zor ve meşakkatli olduğunu,
- 17 yıl emek verdiğim mesleğimi bile yavrum için riske edebildiğimi,
- Özgür olmayı da, tutsak olmayı da bizzat kendimin oluşturduğunu,
- Doğurma yeteneğini Allah biz kadınlara lütfettiği için özel ve şanslı olduğumuzu,
- Günde 15 kere hiç şikâyet etmeden bebek bezi değiştirebilme yeteneğim olduğunu,
- 19 ay emzirdikten sonra bile, “Ayyy, keşke 2 yıl emzirseymişim” diye kendime işkence yapma yeteneğimin olduğunu,
- Hormonlarım ve içgüdülerim yardım etse de, anneliğin de emekle ve istekle öğrenilerek geliştirilen bir beceri, hatta bir sanat olduğunu,
- Yavrumla ilgili herhangi bir konuda karar vermekte zorlandığımda; kurallar, hatta bilimsel veriler yerine iç sesimi dinlememin hayırlı olduğunu,
- Yavrumla ilgili her konuda uçan kuştan nem kapabilecek kapasitede olduğumu ve suçluluk duymak konusunda anne olmayanlar dışında rakip tanımayacağımı,
- Her çocuğun, biricik, özel ve benzersiz olduğunu ve yavrumun kendisiyle olan ilişkisini daha çocuk yaşlarda kaybetmemesi için disiplin ile özgürlük arasındaki dengeyi çok iyi kurmam gerektiğini,
- Yavrumun özellikle ilk 3 yıl benim adeta bir aynam olduğunu,
- “Çocuk: Ömür törpüsü mü, bal küpümü?” sorusuna cevap verirken seçim yapılamayacağını,
- Çocuk büyütürken endişelenmemenin ve suçluluk duymamanın imkânsız olduğunu,
- “Ay, ben çocuğumu kimseyle kıyaslamam” cümlesinin içten içe mümkün olmadığını,
- Kadınlar arasında anne olduktan sonra müthiş bir annelik yarıştırma durumunun varlığını ve bu yarışta, ananın kızına kızın anasına bile acımadığını,
- Çocuğu söz konusu olduğunda, bir kadının bir kaplandan farkı olmadığını,
- Çocuktan sonra şefkat duygusunun pik yapmasıyla neredeyse “Ensesine vur lokmasına al” türü bir ruh haline girmekte hiç mi hiç zorlanmadığımı,
- Anne olmanın kadınlığıma ve seksapelime de artılar kazandırdığını,
- Öfkemi kontrol edebileceğimi,
- Hijyen kavramının manasını ve gerekliliğini, ama anneler tarafından suiistimale en yatkın konulardan biri olduğunu,
- Anneliğin çoğu zaman eşittir abartmak olduğunu; kendime, duyguma, düşünceme mukayyet olmam gerektiğini,
- Bütün bu abartmak konusundaki üstatlığa rağmen, hayatın gerçekte çok basit olduğunu ta içimde bildiğimi,
- Yavruma hazırladığım her öğünde; alışverişinden sofra sunumuna kadar usta bir şef gibi davranabildiğimi,
- Anneliğin bir tür “delilik” şekli olduğunu ve konuyu psikiyatri bilimine havale etmekten başka çare olmadığını, dolayısıyla annelerin çocuklarıyla olan ilişkilerinde kendi hallerine bırakılmalarının herkes için hayırlı olduğunu,
- Babanın çocuk için anne kadar önemli bir figür olduğunu, ama yine de yavrumun beni babasından daha çok sevmesini içten içe arzuladığımı,
- “Annelik kutsaldır, annelik şöyledir, böyledir” gibi şaşaalı cümlelerin tehlikeli olduğunu ve kadınların ağzına bir parmak bal çalmak gibi küçük hesaplar içerdiğini,
- Doğumdan sonra nasıl ben eski ben değilsem, eşimle ilişkimin de aynı kalamayacağını, ama buna olumlu ya da olumsuz anlamlar yüklemenin manasızlığını,
- Çocukla çocuk olmanın verdiği keyfi hiçbir şeyde bulamayacağımı,
- Koşulsuz sevginin ne demek olduğunu, ama koşulsuz sevgiye rağmen evlatla bile, koşulsuz bir ilişki olamayacağını; dolayısıyla, eşle olan ilişkide kastırmanın absürtlüğünü,
- Uykusuzluğun depresyon nedeni olduğunu,
- Sessizliğin değerini,
- Her şeyi ve herkesi affedebilmeyi,
- Hayatta olumlu ya da olumsuz yaşadığım her şeyi bizzat seçtiğimi,
- Sınırlarımın olmadığını, kendimi her koşulda yeniden yeniden var edebileceğimi,
- Allahıma bana verdiği bu mucize için sabah akşam dua etmeyi…(Bunu da ben ekledim)

ANNE OLUNCA ANLADIM! YA SİZ?..

Bu yazı Anne Olunca Anladım sitesi köşe yazarı Hülya Yıldırım’dan alıntıdır…

Papatya'lar  Canım kızım Nazlı'dan....


Bütün annelerin anneler günümüzü kutluyor, evlatlarımızla nice mutlu,sağlıklı ve huzurlu yıllar geçirmemizi temenni ediyorum...

6 Mayıs 2010 Perşembe

Bizim Usul Makarna

İstanbul'daki yaşamımızla birlikte herşey değişmeye başladı.Yeni şehir,yeni insanlar ve yeni bir hayat...Mersin'de sabah 9:00 akşam 18:00 ya da 19:00 çalışırdım.Akşam eve döndüğümüzde seri bir şekilde akşam yemeğini hazırlar ertesi günün akşam yemeği hazırlığına geçerdim.Tabii bu acele içerisinde hep bilinen tariflerden yola çıkardım.Ama yeni tarifleri incelemekten,denemek için iç geçirmekten de kendimi alamazdım.Hep emekli olup bunları denemeyi hayal ederdim.Sonrasında içimi bir korku kaplar bu defada herhangi bir rahatsızlıktan dolayı perhiz olmaktan korkardım...Hızlı tempoda çalışma hayatına ara verip homeofis çalışmaya başlayalı  7 ay oldu.Bu zaman zarfında acele yapılan yemeklerden zevk alınmıyor bunu anladım.Hem işlerimi devam ettirip hemde mutfağa zaman ayırmak,yeni tarifler denemek farklı bir duyguymuş.Bu denemelerden bir örnek olacak şimdiki tarifimiz de...Oğluşum reklamlardan etkilenip Selva bizim usul makarna istedi.Nasıl yapalım dediğimizde de Orman kebabı eşliğinde deneyelim bakalım nasıl olacak diye de fikir verdi.Neyse ki oğluşumda farklı tatlar denemelerimde beni destekliyor.Tatlar konusunda yorumlar yapıp bir daha yapıp yapmayacağımıza birlikte karar veriyoruz.Malzemeler az.Malum biz 2 kişilik küçük bir aileyiz.....




Orman Kebabı
300 gr. Kuzu eti
1 küçük soğan
3 diş sarmısak
1 çay bar.haşlanmış bezelye
2 küçük biber
1 domates
2 patates
Sıvıyağ
Tuz,Karabiber,Kekik







Hazırlanışı :
Tencereye kuzu etlerini alıp suyunu çekene kadar kavurdum.1 adet soğanı yemeklik doğrayıp ilave ettim.Üzerlerine sarmısakları da koyup biraz su ilave edip kavurmaya devam ettim.Suyunu çeken etleri fırın kabıma aldım.Ayrı bir yerde bezelyeleri haşladım.Patatesleri küp küp doğrayıp kızarttım.Tüm malzemeler hazırlandıktan sonra sırasıyla fırın kabına alıp önceden ısıtılmış olan 180C derecelik fırında pişirdim.


Makarnasını tereyağlı sade makarna olarak hazırladım.Üzerine Orman kebabı yerleştirip servis yaptım....
Bu nefis salata eşliğinde soframızı tamamladık...



Afiyet Olsun.....................

2 Mayıs 2010 Pazar

Elma Çayı

Merhaba Sevgili Dostlar 
Havaların ısınmasıyla birlikte giyeceklerimiz incelmeye,kabanlarımız çıkıp fazlalıklarımızında maaslesef ortaya çıkmasına neden oldu.Biz hanımlar yazın gelmesi ile formlarımıza özen göstermeye başlarız. Çalışmalara da diyetle ve sporla başladık.Günümüze uygun  ödem sökücü bir çay tarifi vermek istiyorum.Sevgili  Yasemin ilk bunu yayınladığında akşam hemen eve gidip yapmıştım.Bitki çaylarının hertürlüsü severek içerim.Bu çayı da çok severek içtim.Sevgili Yasemine selamlarımı göndererek çayın tarifini vermek istiyorum.


Malzemeler :
2 Tane Elma 
Dal tarçın
Karanfil
Karabiber 
Malzemelerimizin hepsini su dolu tenceremizde 10 dk.kaynatarak altını kapatıyoruz.Soğumasını bekliyoruz.Günde 4 bardağı geçmeyecek şekilde soğuk olarak içiyoruz.
Afiyet Olsun....

27 Nisan 2010 Salı

Deniz Börülcesi

Deniz börülcesi ile ilk yıllar önce cunda adasında karşılaşmıştım.Sonrasında bu tadla bir daha karşılaşamadık.Oğlumun Üniversiteyi kazanmasıyla yolumuz İstanbula düştü.Oğluma bir ev tutup burada düzen kurduk.Eşimle beraber yaptığımız bir pazar sırasında tekrar karşılaştık deniz börülcesiyle.Nasıl yapıldığını bilmiyoruz ama grubumdan yardım alırım diyerek gözlerim kapalı aldım hemen.Yanılmadım.Canım grubumdan gelen  yardımlarla hemen yaptım salatamı.Pazara gidişimde miktarı artırarak demet demet tekrar aldım.Ama Mersin'de bu tatdan uzak olmak beni üzdü..Kimbilir belki birgün Mersin'e de gelir.....

Deniz Börülcelerini öncelikle temizledim.Çünkü benim börülcelerimin köklerinde topraklar vardı.Temizleyip yıkadığım börülcelerimi kaynayan su dolu tenceremde haşladım.Börülcelerin orta kısımlarında  sert dallar var.Haşlandığında bu dallarından sıyırmak gerekiyor.Temizlenen bu börülceleri sarmısaklı ,limonlu sos ile üzerine zeytinyağı gezdirerek pul biberli servis yaptım...Denemek isteyenlere afiyet olsun....

17 Nisan 2010 Cumartesi

Güzel bir Aşk Hikayesi

Bir Cuma gecesi Katie'nin hayatına çok çekici bir yabancı girdi. Pazar günü hayatı tamamen değişmişti.



Çok güzel genç bir kadın olan Katie Connelly acı dolu geçmişini iyi bir kariyerin, güzel bir evin, özgürlüğün ardında gizliyor, erkeklerden olabildiğinde uzak durmaya çalışıyordu. Hayatındaki en önemli eksikliği ise farkında değildi; ta ki gururlu, yakışıklı Galverra'yla tanışana kadar.
 



Okumanızı şiddetle tavsiye edebileceğim bir kitap..Çok akıcı bir dile sahip.Okuma süreniz o kadar kısa ki. Romana doyamıyorsunuz......